<body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar.g?targetBlogID\x3d15076973\x26blogName\x3dsucuklu+pasta+v2.0\x26publishMode\x3dPUBLISH_MODE_BLOGSPOT\x26navbarType\x3dSILVER\x26layoutType\x3dCLASSIC\x26searchRoot\x3dhttps://mc1r.blogspot.com/search\x26blogLocale\x3dtr_TR\x26v\x3d2\x26homepageUrl\x3dhttp://mc1r.blogspot.com/\x26vt\x3d6219159003031641420', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script>

Pazartesi, Şubat 13, 2006

“ördek” kuşkusuz türkçemizdeki en güzel kelimedir. buna itirazı olanla ilişkimi gözden geçiririm. peki ördek gezegenimizdeki en güzel hayvan mıdır? (soruyla giriş yaparak ilgiyi odaklama taktikleri bunlar yemeyin bunları gözünüzü seveyim).



şahsen ördek kavramı ile ilişkim eskilere dayanırmış genetik olarak, elimiz mahkum. annem, babamın ve biz oğullarının ördek gibi paytak yürüdüğünü söylerdi kendimi bildim bileli. beraber yürürken ördek sürüsüne benzediğimizi söylemeye kadar götürürdü işi. terbiyesiz. biz kaale almadık zamanında,sonra sevgilimiz neden bize “ördek” diyor diye düşündük durduk tabi.

ördek hayvanıyla fiziksel ve duygusal yakınlaşma içine girmeminse saçmasapan bir hikayesi vardır bak: öğseğseğ hazırlık dönemleri, sınav yaklaşıyor, annebaba soruyor arada “oğlum bir şeye ihtiyacın var mı, istediğin bir şey var mı?” deyu destek olmak kisvesiyle. benim de kafa güzel zaten sınav sitresinden, “ördek” cevabını yapıştırıyorum ne zaman sorsalar. türkçedeki en güzel kelime olduğundan olsa gerek. “ördek istiyorum” diyorum. bunu derken kafamda da gerçek ördek hayvanına dair hiçbirşey yok. gel zaman git zaman öğseğseğ sınavı çıkışında evde televizörden sorulara bakma kısmından sonra babam salona elinde iki ördek yavrusuyla girmesin mi? girsin tabi. o kadar güzel hayvanlar ki.

kadıköy’de 2 parçalı kapı alarmları satılır iskelede felan, parçalar birbirinden ayrılınca ötmeye başlar. magnetizma işi. bildin mi? hah işte bunlar da aynı mantık çalışıyor, iki ördeği birbirinden ayırdığın zaman viklemeye başlıyorlar. vaklamıyor vikliyor yavrular. ha bunun çeşitli avantajları yok değil, mesela bunları bir yere götürmen mi lazım (küvette yüzdürmeye mesela), birini alıyorsun eline, diğeri vik vik peşinden geliyor.




ilk gece tişörtünün içine girip uyuyacak kadar da sıcakkanlı hayvanlar. evde insanın peşinden ayrılmamaları da cabası. bir yavru ördeği hareketsiz hale getirmek de oldukça basit, ellerini hayvanın üstüne kapatıyorsun usulca, temas ve sıcaklıktan uyuma moduna geçiyor, kafayı gömüyor içeri, tüyler kabarıyor. afiyet olsun.



ördeklerin şimdi açıklayacağım özelliği ise bilim dünyasını sarsacak nitelikte, einstein’ın atladığı önemli bir nokta, fizikçiler iyi dinleyin: ördekler durmadan kaka yapabilme yeteneğine sahip. onlar için nefes almak gibi bu, o an ne yapıyorsa (ördek lan işte ne yapacak yürüyecek yüzecek ya da yemek yiyecek su içecek) bir yandan kaka yapıyor mütemadiyen. yediğinden, vücudunda olan maddeden bu kadar atık çıkması imkansız, hepsini atık yapsa bile imkansız. yani ördekler evrenin kütlesini artırıyor, yoktan madde var ediyor. yoktan var etmek fazla iddialı gelebilir, alternatif bazı açıklamalar getirilebilir: birbirlerine olan olağanüstü bağlılıklarını bir elektromanyetik bağ enerjisi gibi düşünürsek, aralarındaki etkileşimden kazandıkları enerjiyi oranında maddeye çeviren bir organik sisteme sahip olmaları veyahut anüslerinin kara deliklerin emdiği maddeyi geri dönüştüren bir portal olması gibi. artık işin bu kısmını bilimadamlarına bırakıyorum, fizikçiler ve biyologlar ortak bir araştırma başlatsınlar incelesinler.

sen şimdi kafanı yorma koş iki yavru ördek al kendine, ördek olimpiyatları ile eğlenceli dakikalara hazır ol. en az iki kişilik bu oyun. evin koridorunun tam ortası işaretlenir, ördekler koridorun iki ucuna yerleştirilir, aynı anda bırakılır ve elektromanyetik alanın da etkisiyle birbirlerine doğru heyecanla koşan ördeklerin işaretlenen çizginin ne tarafında buluştuğuna bakılır. hızlı ördek kazanır (hangisinin hızlı olduğunu anlayamıyorsanız ortaokul matematik kitabına bakın, a şehri b şehri falan). ha bir de o koca perdeli ayakları yüzünden fren yapamayıp çarpışarak yere düşerlerse ayakta kalan veya ilk kalkan ördeğin sahibi kazanır şeklinde de bonus point bağlanabilir. olayın bir diğer eğlencesi ise çarpışmadan sonra toparlanan ördeklerin "noldu lan niye düştük aa?" şeklinde etrafa bakınmalarını izlemek.

tabi herşey gibi ördeğin de bir sonu var. halılara yapılan yoğun kaka bombardımanı üzerine annenin ördeklerin apartman görevlisi gözetiminde apartman bahçesinde yaşamaya mahkum etmesi, ardından çeşitli acı olaylar, gastronomi yelpazesini karpuza kadar genişleten obur ördeğin boğaza domates kabuğu kaçması sonucu vefat etmesi ve diğerini it yemesi... ancak iş kontrolden çıktı, ördek sevgisi bir stephen king romanını anımsatırcasına apartmanı ele geçirdi, gidenin yerine yenisi geldi, apartman bahçemizin ördek kontenjanı asla boş kalmadı, kocaman yuvalar havuzlar inşa edildi kendilerine. halbuki ne onlar eski ördekler, ne de ben eski benim artık... hergün görüyorum onları ve tanıyamıyoruz birbirimizi... gözlerimizde yüreğimizi göremiyoruz artık, bakışlar donuk. tüketim toplumu olmuşuz. komşuluk öldü.

içimde uktedir, kendi evim olduğunda çocuk odası, oyun odası, müzik odası gibi amerikanvari odaların yanında bir de ördek odası olacak, çim ekeceğim yerlere, ördeklerim istedikleri kadar kaka yapabilsin diye, itlere yem olmasınlar diye...

-beyaz ördeği it yedi.
-nası yani?
-it kaptı. ağzından almaya çalıştım olmadı.
-sonra noldu?
-çöpe attık.
-peki.

not: türkçemizin ikinci en güzel kelimesi “zürafa”dır.

4 Comments:

Anonymous Adsız said...

yaa yazilarin cok karisik okuyamiorum

1:53 ÖÖ  
Anonymous Adsız said...

abi benim de 1997 senesinde yazligin bahcesinde besledigim 2 ordegim vardi. sonra bunlar butun bahceyi (guller dahil olmak uzere) yedi. ama cok cesitli ve taze bitkilerle beslendikleri icin oldukca saglikli ve irilerdi. gorenler kaz sanardi. fakat istanbula donerken ordekleri yandaki insaatin bekcisine birakmak durumunda kaldik. birkac ay sonra annemler yazliga gittiklerinde ordeklerin birinin bekcinin deyimiyle "geberdigini", digerininse kesilip yendigini ogrenmislerdi buhuhu...

1:37 ÖS  
Blogger homosapiens said...

zürafalari kaplan yedi diyeceksin sanirim. anlat su zurafa hikayesini. merak ediyorum.

4:32 ÖS  
Anonymous Adsız said...

renga(şapkasız)renk bir zihin negzel. bizim ördeklerin de birinin kafasını yedi karga, öteki de yalnız kalınca öldü. tek başlarına duramıyormuş bunlar.belki de acı manzaranın yarattığı depresyon neticesinde bir özkıyıma gitti bilemeyeceğim. tabii bu önemsiz. önemli olan benim de ördeğim oldu, ama ben böylesine incelemedim, sıkıştırıp "aaa nefes almayınca sesi kesiliyor"dan öte çalışmalarım olmadı. kendilerini anı niyetine sayıp anlatmadım bile, söz uçar yazı kalır( ördeklerini ölümsüzleştirdin edebiyatı). işte o yüzden renkli. renkli de neyse, derin derin kıvrımları olan 45kgflik bir zihin demek daha hoş olur.

6:47 ÖS  

yorum yaparım ben buna

<< Home

Hit Counter
Site Counters